|
|
 |
Kimse bir daha acıtamaz içimi
Alışsaydım farklı olurdum inan, alışsaydım sensizliğe daha mutlu olurdum.Amadeğilim, yanıyor içim.Ve hiçbir yağmur söndüremiyor bu yangını... Bir umut bekliyorum kendi kendine sönsün diye. Ah anlasaydın beni, ah bilseydin seni ne kadar çok sevdiğimi.Şimdi yanan, yüreğim değil aşk ateşi olurdu.Vazğeçtim beklemekten gelmeyeceksin. Ne acı bir gerçek.Kimi koyayım yerine kiminle avutayım kendimi? Kimi sen sayayımda sarılayım boynuna? kimin dudaklarını öpeyim? kimin elerinin sıcaklığını hissedeyim?Bukdar acımasız olmamalıydın yar,Ben seni böyle tanımamıştım çünkü.Kocaman bir yüreğin vardı ben o yürekte oldugum için şanslıydım.Çok seviyordunbeni yada ben ÖYLE SANIRDIM. Hiç bitmeycek diye düşünürdüm, öyle ya büyüktü bizim aşkımız, özeldi.Hayatta iyi yada kötü ne varsa hep birlikte paylaşacaktık, birbirimiz için yaşayacaktık.BAŞKALARI İLE MUTLU OLMA İHTİMALİ AKLIMIZDAN BİLE GEÇMEZDİ. Yolumuzu aşkımız aydınlatacak biz o yolda yürüyecektik hiç durmadan.
Derken, seni kendine bağlayan o yürek koyboldu birden... şimdi yüreğinin yerinde bir taş var, yoksa bu kadar vurdumduymaz olamazdın... her giden bahanesini yaratır her giden acımasızdır, ama sana konduramıyorum bunu.Kimbilir, belkide sensizliğe kendime konduramıyorumdur. Bu yüzdendirhaykırışım.Alışılmıyor, sensizlik kabullenilecek bir şey değil. Acım büyüyor bu yüzden. Her acı geçer biliyorum ama niye bu kadar uzun sürdü bu sefer. niye yarı ölü gibiyim hala? Her şeyde seni arıyorum lanet olsun'' Madem gidecektin söylemeliydin bana sensizliğe nasıl dayanılacağını. İnsanın yüreğinin yarasını atıp gitmesi mümkün değilki ben yapamıyorum sen yap hadi. Son kez gel yanım, çıkar yüreğimi yerinden va al götür nereye istersen. At bir kenara öyle kalsın...
Yok yok, kendi kendinede sönmeyecek bu yangın. Ben yaşadıkça yanmaya devam edecek içten içten. En azından bir tesellim var... bundan böyle hiç kimse yani bir yangın başlatamayacak yüreğimde,bir daha yaralayamıyacak beni. Acım o kadar derinki, kimse bir daha ACITAMIYACAK İÇİMİ...
|
|
 |
|
|
|
Hiç hazır değilim üstelik.
Gerçi zaman verseler bile ne denli hazırlayabilirim ki kendimi ölüme.
Her şey anlamsız geliyor artık, hiçbir bebek sevimli gelmiyor mesela.
Sevgili ölüyorum… Hazır değilim üstelik… Zemheri bir ormanda kaybolmak gibi. Hiç insansız ve yeterince korkutucu. Neden korktuğumu bile bilmiyorum üstelik. Soluksuzca, durmaksızın koşuyorum aynı doğrultuda bu puslu ormanda ve hep aynı boşluğa çıkıyorum. Ve hep ağlıyorum sonunda.
Biliyor musun artık dua etmiyorum, Tanrıya olan inancım azalıyor her geçen gün.
Beni bu soğuk cihaza mahkum edebilmek için başka bir hastaneye sevk edecekleri gün, hani yanıma gelip saçlarıma dokunduğun gün. Gözlerime bakarak çok tatlı göründüğümü söylediğin, sana bir şeyler söylemek için çırpındığım, kendimi paraladığım ama sadece göz kapaklarımı yumabildiğim o gün ‘’sana inanmıştım’’ sevgili. Bu yanmış suratımı, parçaladıktan sonra tellerle sardıkları vücudumu ambulansın içindeki aynada görene kadar yaşayabileceğime olan bir inanç taşıdım şuan cihaz sayesinde çalışan kalbimde. Bana neden yalan söyledin sevgili? Ölüme bu kadar yakınken en çok ihtiyacım olan şey gerçekliğindi, insanların yalın dürüstlüğüydü. Şimdi bana sadece acıdığını düşünerek çürüyorum. Ölmek benimle ilgili aldığın kararları yüreğinle değil, vicdanınla aldığını bilmekten çok daha güzel Artık benim için.
Şimdi valizsiz çıkacağım bu yolculuğun sabahındayım. Bir kız evladına sahip olmanın mutluluğunu düşünüyorum bu son sabah. Baba olamayacağımı biliyorum.
Duyacağım son ses şu tepemdeki siyah kutudan gelecek, telefondaki çevir sesine benzeyen, benim aranızdan ayrıldığımı ifade eden kalp atmayış sesi yerine, Eylül Başak’ın bir tek kelimesi olması için bu yatakta, namerde muhtaç halimle yıllarca ölümü bekleyebilirim biliyor musun? Birde biliyor musun sevgili, ölümü beklediğin tek bir gece, bir asır zindanda yaşamaktan daha beter geliyor kişiye? Ölümü beklerken neyi düşünmeli insan, şimdi en çok onu düşünüyorum. Her şey karmakarışık bu yerde. Hiç bir şeye, hiçbir anlam yükleyemiyorum. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu seçemiyorum. Ölüm bu denli yakınken ve bütün çıplaklığıyla koynuma girerken anlıyorum ki hiçbir şeyi çözemeyeceğim.
Ama bir tek şeyi biliyorum sevgili;
BEN ÖLDÜKTEN SONRA EN ÇOK SENİ ÖZLEYECEĞİM…
|
|
Günbatımında başlar özlemler. El ayak çekilmeye başlayınca bu yalancı kentten, kalırsın baş başa bir sen, bir yalnızlığın, birde özlemlerin… Ellerin üşümeye başlar yoksa sevgilin yanında… En büyük özlem de onadır ya Kendini hep yarım hep eksik hissedersin. Duvarlar üstüne gelir Onun yokluğunda. Yaktığın sigara bile senin gibidir biraz acı biraz kederli yanar.
Sonra bir şarkı tutturursun yada geliverir aklına. Söylersin ama O duymaz, istersin gelmez. Özlersin onu. Sonra bir bakmışsın iki damla yaş akmış yanaklarından ona doğru. Süzülürken yaşlar yanağından dudaklarına, öper de yollarsın o yaşları Ona. Özlemişsindir.
Sonra ardından bir sigara daha yakarsın sonra bir tane daha bir tane daha... Baktın olmuyor, bulamıyorsun bir çare atarsın kendini yatağa uyuyup kurtulmak için bu özlem acısından… Önceleri acı zannedersin ama, sonra anlarsın ki o senin sevginin ateşi, sevginde onun oksijeni. Ama bilemezsin ki her şey daha ağır daha acı olacaktır şimdi.
Kapatırsın ışığı girersin yatağa… Bir de bakmışsın bedenin yalnız, bedenin buz gibi. Ararsın beklersin bir dokunuş, bir sarılış… Uyurken duymak istersin o sıcak nefesin verdiği huzuru ama, sende bilirsin ki sağın karanlık solun karanlık. Hani alışmıştır kulakların duymak ister iyi geceler sözünü, küçücük masum bir öpücük istersin… Yalnızsın ne duyarsın ne hissedersin.
Bir serseri mayınsındır artık… İçin özlem yüklü yüreğinde bir derin yara beklersin uykuyu bir sağa bir sola dönüp. Dedim ya yalnızsın ne uykun gelir ne sızısı diner gönlünün. Uyumak için kapatırsın gözlerini gözünün önüne mutlu anlar gelir, gülümser sana. O tebessüm ettikçe senin yüzün asılır. Sonra haykırmak istersin içinden ama, olmaz. Sonra bir küfür sallarsın yalnızlığına bir isyan edersin özlemine. Kızıp durursun sonra uyuya kalırsın… Sabah kalktığında geceden kalma hüznün hala damarlarında dolaştığını hissedersin… Sonra iş güç derken uzaklaşıverir damarlarında dolaşan bu serseri hüzün… Rahatlarsın.
Ama unutmuşsundur ki, gün batımında başlar özlemler...
|
|
Bugün sana üşüyorum, içimde sessiz çığlıklar ardı ardına kopuyor, arzularım yoklukla öpüşüyor. Bütün geceleri sabahlara bağlıyorum, senin bana ağlayışını hatırlıyorum, her sevişmemizden sonra sen bana sırtını döner ağlardın, ben niye ağladığını her soruşumda sen sadece bilmiyorum derdin ve ben kendimi her soruşumda suçlu hissederdim.
“Sen kendini suçlu hissettiğin için ağlıyordun , sen ağladığın için ben kendimi suçlu hissediyordum.”
Şimdi yoksun ama ben hala kendimi suçlu hissediyorum, belki de suç seni benden ayıranda ama bunu sende bende bilmiyoruz.
Şimdi yoksun; her telefon çalışında sen olmadığını bile bile telefonu ben açıyorum, ne olursa olsun dönmeni hep istedim, her sevişmemizden sonra ağla, teninde başka tenin kokusunu getir ama dön.
Her gecemiz gizli bir günahtı kendimizden habersiz, olup biten her şeye rağmen biz günah ağacının birer meyvesiydik ama sen hep ağlıyordun, Ah! Niye ağladığını bir bilsem, niye gittiğini ve gidişinden sonra dönmek istemediğini, Ah! Bir bilsem.
Bıktım, öylesine bıktım ki önünde diz çöküp sana “git eğer başka biri varsa ve seni ağlatmayacaksa ona git, beni terk et, yeter ki ağlama” ama ben bunları söylerken bile sen ağlıyordun.
“Siz hiç sevdiğinizi başka birine gitmesi gerektiğini söyleyecek kadar sevdiniz mi?”
Umutsuzum ve bugün sana üşüyorum, uzaksın, uzaklığın içimi üşütüyor, yokluğun içimi kanatıyor. “Birini unutman gerekiyorsa başka birine sığın” bunu sen söylemiştin bana, senin teninin kokusunda başka hiçbir tenin kokusunu solumadım, hiç kimseyle göz göze gelmedim çünkü seni unutmak istemedim, sen benim vazgeçilmezliğimsin, yüreğimde sana ait bir şeyler var ve yaşadığım sürece var olacak. Bugün sana üşüyorum çırılçıplak bir yürekle...
|
|
içimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızım...Meğer ne çokmuşsun bende.Sen gittiğini sandın değil mi?Ben de öyle sanmıştım...Ama hayır...Her şeyinle kalmışsın, giden sadece bedenin olmuş.Ruhun bende kalmış, gözlerin bende...Hasretin bende kalmış, özlemin bende...Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde...
Gözlerinin karasında şimdi gecelerim...Susuşlarının sessizliğinde hayallerim...Sessiz çığlıklar biriktiriyor yüreğim...Yağmura inat akıyor gözyaşlarım...Engel olamıyorum, engel olmak istemiyorum.Yüreğimdeki bulutların resmidir onlar.Onlar katıksız bir sevdanın isimsiz şahitleridir.Dokunamam ki onlara...Onlar, bana senden tek hatıra.
Yağmur yağıyor bugün yine.Yüreğimin en kuytu köşelerine vuruyor damlaları...Sen de böyle bir günde gitmiştin...Yine yağmur yağıyordu, yağmura karışıyordu gözyaşlarım.Sen anlamıyordun sevgili...Yüreğimden akanları yağmur sanıyordun.Bir sevda daha yağmura karışıyordu ve damla damla eriyordu aşk...Gözlerimizin önünde bir bitiş sahneleniyordu ve son perdeyi oynuyorduk ikimiz.Peki ama neden bu kadar zordu "Hoşçakal" demek?Zordu ; çünkü senden sonra "Hoşça" kalmak mümkün müydü sevgili, mümkün müydü?..
Sen yüreğimde, yüreğim avuçlarımda şimdi.Yaşanmamış zamanlar, can çekişen umutlar kaldı bu sevdadan geriye...
Şimdi gitmelerin ve bitmelerin mevsimi...Yüreğimi alıp gidiyorum ben de.Yalnızlığımı da yoldaş yapıyorum kendime...Nereye mi?Yağmurların hiç durmadan yağdığı en uzak sahillere...Belki , belki oralarda, bu sevdanın şahitleri, yağmura anlatırlar sevdamı, benim sana anlatamadıklarımı...
|
|
Gözlerinden bir yudum nefes alıp alıp sana yazıyorum yine. Yürek mürekkebiyle yazılmış onca karalamaya inat seni yaşıyorum satırlarımda. Sen ve ben. İki ayrı kentin sabahında aynı güneşle uyanan iki sevdalı. İmkansızlığın içinde, yokluğun acı nefesinde " aşkı " soluyan iki yürek. Boşver gülüm. Suyla ateşin, geceyle güneşin birbirlerini sevmesi gibi imkansız olsa da aldırma. Yağmuru dilenen kuru toprak gibi her sabah nefesini soluyorum ben. Güneşi bekleyen kuru yaprak gibi akşam kızıllıgında seni bekliyorum. Biliyorum hicbir zaman kapımı çalmayacak ellerin, hiçbir zaman ellerini tuttugumda avuç içlerin terlemeyecek. Bırak bu dünya bize hasret borcu olsun. Hasretlikler hep demir parmaklıkların ardında kalsın. Kavuşmasın sırtlarımız birbirlerine. Değmesin dudaklarımız dudaklarımıza. Sevgi bu değil mi ? Yokluğunda bile sevmeyi bilmek. Aşkı yücelten bu değil midir ki ?. Bak şehrime yağmur yüklü bulutlar konuk olduğunda ben seni ararım her damlasında. Saçlarımı ıslatan bir yağmur damlası kadar berraktır sevgin.. Musluğu açıp avuç içlerime akan suyu delice içmek. Çünkü içtiğim sendin. Kana kana yüreginin deryalarındaki nefesi içtim her defasında.
Gözlerim bağlı halde karanlıkta merdiven inerken hep senin sevdana yürür gibi emindim adımlarımdan. Başımı kaldırdığımda bulutlar kanap açıp gözlerinin içinde sıcak iklimleri gördüm. Dokunduğum herşey de ellerinin sıcaklığını aradım durdum. Oysa ellerini hiç tutmadım ki !.. Baktığım her noktada gözlerinin derinliğindeki umudu sevdim. İnan gözlerini hiç yakından görmedim ama hep seni yaşadım. Rüzgarın hep senin saçlarına ılık meltem gibi dokunduğunu bildim. Görmeden sevmeyi, dokunmadan hissetmeyi öğrendim.
Sen gülümsediğinde gecekondu pencerelerinde cicekler açar. Her nefes alışında gökyüzüne nice yıldızlar kanatlanır. Yağan yağmur kadar bereketlidir gözyaşların. Engin denizlerin içinde sakladığı berraklık kadar yalındır bakışların. Ve saçların, rüzgar bile kıyamaz saç tellerini savrulmaya. Biliyorum bu hasret mapuslugunda günleri saysam da, bu özlem her gün acılarımı kanatsa da ben seni sevdim. Yüreğinin içinde büyüyen bir cocuk gibi gözlerinde gülümsüyorum hayata. Ben seni gözlerinde biriktirdiğin düşlerle sevdim.
Seni sevdiğimden beri kuşluk vakti kıyamadığım gözyaşlarını kelebeklerin sırtında taşıyan bir yürek oldum ben.Gözbebeklerinden süzülen nemli yaşları baharların koynunda kuruyan ciceklerin köklerine sundum her defasında. Öyle değerli ki ; gözlerinden süzülen yaşlar , imkanım olsa o nemli yaşlarınla ciceklerin yüreklerini yıkardım..Seni sevmek böyle duru böyle yalın bir aşk.. Seninle her gece yıldızların sağnağında sana düşlerimi sundum. Bir an hayat yokusunda yorulsam, kenar köşelerde değil ben senin yüreğinde " nefesini " soludum. Reyhan kokulu gecelere inat ben senin kokunla yetindim. Rüzgarın keman çaldığı ve yıldızların nağmelerle bestelere gebe oldugu vakitlerde hep seni düşledim. Sevgini soframdaki ekmek gibi bereket bildim. Ben senin gülen yüzünü sürdüm arsız yaralarıma. Uykusuz yüreğime ayazlar çivileri reva görseler ben senin sacların daldım rüyalara..Seni düşündüm zamanın ötesinde. İmkansızlıgı sevdim. Gözlerindeki nemin saflığını, gözyaşların duruluğunu ve iki dudağın arasında hayata hediye ettiğin nefesini sevdim.
|
|
|
 |
|
|
|
|